Sanat’ta ustalık seviyesine ulaşmak meşakkatli ve zorluklarla dolu bir yoldur. Birikimleri ile terbiye edile edile gelinen bu seviye aslında çileli bir olgunluk seviyesidir.
Bazen bütüne bakmaktan arka planda kalan detayın farkına varamayız. Müzehhipler tarafından tezyin edilmiş işler işte bu talihsizliğe uğrayan işlerden olur çoğu kez. Mükemmel bir hat eserin kaligrafik güzelliğinin yanında tezyin işinin yapılışındaki ustalığı da görmek gerekiyor. Eninde, sonunda iş “görmek” ile “bakmak” arasındaki farkı bilmeye dayanır.
Bu girizgahı yapma gereğini neden duyuyorum.
İnebolu, Hatıpbağı Mahallesinde doğup günümüzde ülkemizin en ünlü müzehhiplerinden biri olarak anılan merhum Mehmet Muhsin Demironat’ı anlatabilmek için.
Mehmet Muhsin Demironat yukarıda da ifade ettiğim üzere 1907 yılında İnebolu İlçemizin Hatıpbağı Mahallesinde dünyaya geldi. 4 yaşında iken babası Yüzbaşı Hüseyin Hikmet Bey Trablus harbinde (1911) şehit oldu. Bu yüzden ağabeyi Hilmi ile birlikte dedelerinin yanında büyüdü. Aile sonraki yıllarda İstanbul’a göç etti. İstanbul’da önce Beylerbeyi’nde Abdullah Ağa mahallesine bilahare Üsküdar’a taşındı.
İlk eğitimini Üsküdar Sultanisinin ibtidâi kısmında tamamladı. İstanbul Erkek Lisesi’nden 1929 yılında mezun oldu. İstanbul Erkek Lisesi’nde resim hocası Şevket Dağ, elişi hocası Celâl ve tahnitçi Kenan beyler ile Üsküdar İdadisinde yazı, Topkapı Rüştiyesinde resim, Galatasaray Sultanisinde ve Dârülmuallimi’nde yazı öğretmenliği yapan hatta İsmail Hakkı Altunbezer’in tavsiyesi üzerine Medreset’ül- hattatin’e devam etti. 1936’dan itibaren de Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne katılacak olan Medresetü’l-hattâtîn’e devam etti. Medreset’ül hattâtin; Osmanlı eğitim sisteminde hüsn-i hattın bazı çeşitleri sıbyan mektebinden itibaren çocuklara öğretilmeye başlanır, böylece talebenin gözü ve eli çok erken yaşlarda güzel yazıya alıştırılırdı. Rüştiye ve idadilerin programlarında da yer alan hüsn-i hat ayrıca Enderun-ı Hümâyun, Hasbahçe, Eski Saray, Galata Sarayı ve Muzıka-yi Hümâyun gibi kuruluşlarda devrin tanınmış üstatları tarafından öğretilmiştir.
Hoca olarak ilk görev yeri Bandırma’nın Perema sahil köyü idi. İki yıl sonra Galatasaray Lisesi’nin ilk kısmına resim hocası olarak atandı. 1936’da Güzel Sanatlar Akademisi Türk Tezyinî Sanatları Bölümü’ne kayıt yaptırdı ve Altunbezer’in fahrî asistanlığını yaptı. 1941’de mezun olunca ek görevle 1945’te Türk Tezyinatı Bölümü öğretmenliğiyle akademiye geçti. Medresetü’l-hattâtîn’e devamı sırasında Osmanlı devrinden kalan son müzehhep Bahaeddin Bey’den (Tokatlıoğlu) faydalandı.
Fatma Çiçek Derman; Mehmet Muhsin Demironat’ın sanatını şu ifadelerle tanımlar.
“Demironat teferruatlı tezhibe meraklıydı. Desende ferahlık hissini sağlayan boşluklara yer vermeden yoğun çalışmayı severdi. Zaman içinde artık ustası kalmayan ruganî (lâke) kapların hazırlanmasına merak duymuş, XVIII. yüzyılın büyük sanatkârı Ali Üsküdârî’yi kendisine örnek alarak bu tarzda mükemmel eserler meydana getirmiştir. Tezhipte eski zevk ve kaidelerin yeniden canlanmasında önemli bir köprü vazifesi görmüş, bu sanatla uğraşırken bir yandan da öğrenci yetiştirmiş, birikimlerini nazarî olarak yayma yoluna gitmemiştir…İstanbul’un fethinin 500. yılı münasebetiyle hazırlanan Fâtih Divanı’nda yer alan altı kıta onun eseridir. Divanın baş tarafında Altunbezer’e ait Fâtih tuğrası Demironat’ın fırçasıyla tezhip edilmiş ve tahrirlenmiştir. Muhsin-i Üsküdârî imzasıyla henüz otuz iki yaşında iken hazırladığı ruganî yazı altlığı gerek deseni gerekse kıvrak fırçasıyla nâdide eserlerindendir. Tezhip ettiği altmış hilye arasında 1948’de tamamladığı Kazasker Mustafa İzzet Efendi’ye ait 220 × 120 cm. ebadındaki hilyenin müstesna bir yeri vardır. İstanbul’un fethinin 500. yılı münasebetiyle hazırlanan Fâtih Divanı’nda yer alan altı kıta onun eseridir. Divanın baş tarafında Altunbezer’e ait Fâtih tuğrası Demironat’ın fırçasıyla tezhip edilmiş ve tahrirlenmiştir. Muhsin-i Üsküdârî imzasıyla henüz otuz iki yaşında iken hazırladığı ruganî yazı altlığı gerek deseni gerekse kıvrak fırçasıyla nâdide eserlerindendir. Tezhip ettiği altmış hilye arasında 1948’de tamamladığı Kazasker Mustafa İzzet Efendi’ye ait 220 × 120 cm. ebadındaki hilyenin müstesna bir yeri vardır.”
Demironat müzehhiplik dışında geleneksel süsleme sanatlarını diğer alanları ile de ilgilenmiş kātı‘lık, savatçılık, çakmacılık, porselencilik, ağaç oymacılığı ve minecilik, ayrıca hocası Kenan Bey’den kuş-hayvan tahnîtini öğrenmiştir. Eserlerinin bir kısmı müzelerde, bir kısmı özel koleksiyonlarda bulunmaktadır. Bunlardan yurt dışına gönderilenler arasında, Amerikan Missuri zırhlısı geldiği vakit (1946) İstanbul adına verilen ruganî ok kuburu ile Milliyetçi Çin cumhurbaşkanına, Kennedy Vakfı Salonu’na ve Metropolitan Müzesi’ne, dört Amerikan başkanına, Mısır, Irak ve Suudi Arabistan krallarına ve İran şahına devlet büyükleri tarafından sunulan hediyeler akla gelir.(*)
Sanat’ta ustalık seviyesine ulaşmak meşakkatli ve zorluklarla dolu bir yoldur. Birikimleri ile terbiye edile edile gelinen bu seviye aslında çileli bir olgunluk seviyesidir. Koskoca bir ömrü tabiri caiz ise iğne ile kuyu kazmaya benzetilebilecek bir sanat dalına adamak çileye sabreden derviş tavrının da gösterilmesi gerektirir.
Tezhip sanatında akla gelebilecek her şeyin yapıldığı Türk Herat (‘Timurlu) devrinden kalma eserleri inceleyen Demironat, bu değerde eserler vererek “Muhsin’in fırçasından” diyebileceğimiz, çok zarif ve nitelikli eserler ortaya koymuştur.
20.yy. klasik sanatlarımızın görkemli güzelliğini yaşatma ve geliştirme çabalarının verildiği dönemdir. Bu sebeple Muhsin Bey, Batılılaşma devrinden sonra, tezhip sanatının bozulan desen ve motif anlayışının yeniden eski günlerine ve kıymet bilirliğine dönmesi için büyük bir gayret göstermiştir. Hattad Hamid Bey’in hat sanatında yapmış olduğu diriliş hareketini, Muhsin Bey’de tezhip sanatında yaparak çok sanatının ve ustalığının sorumluluğunu yerine getirmiştir.
Birçok esere imza koyan sanatkar 2600 civarında levha ve kıta tezhiplemiştir. Bunlardan 60 kadar hilye-i serif tezhibidir. Kendinden sonraki sanatçılara büyük bir miras bırakmış ve kendi anlayışında öğrenciler yetiştirmiştir. En önemli öğrencisi M.S.Ü. Geleneksel Türk EI Sanatları Tezhip Ana sanat Dalı Hocalarından D. Tahsin Aykutalp’tır.
1937 senesinde Nezihe hanımla evlenen Muhsin Demironat’ın bu evliliğinden bir oğlu, bir de kızı bulunmaktadır. 1966 senesine kadar Akademi’deki tezhip hocalığına devam eden sanatçı, 1966’da Yıldız Porselen Fabrikası’na müdür tayin edildi ve burada bir yandan çini deseni hazırlayarak, diğer yandan da bu konu üzerine araştırmalar yaparak başarılı bir çalışma sergiledi.
1972’de Yıldız Porselen’den emekli olan Muhsin Bey, 1976’da Güzel Sanatlar Akademisi’nde Geleneksel Türk Sanatları Bölümü adı altında yeniden açılan bölümde, Yıldız Porselen Fabrikası’ndaki müdürlüğünün sonlarına doğru geçirdiği bir kalp ameliyatı ve kalbine pil takılması sebebiyle bozulan sıhhatinin müsaadesi nisbetinde tezhip dersleri vermeye devam etti.
Birbirinden güzel yüzlerce eser veren büyük tezhip ustası “Üsküdarlı Muhsin”, 27 Haziran 1983’de Kadıköy’deki evinde vefat etti ve pek çok sanatkârın bir arada bulunduğu Karacaahmet’e defnedildi.
Derleme: Fahri Özbek
Kaynaklar:
DEMİRONAT, Muhsin – TDV İslâm Ansiklopedisi – Fatma Çiçek Derman
El Sanatları -İBB Sanat ve Meslek Eğitimi Kursları(İsmek) El Sanatları Dergisi Sayı:4- 2007