Memleket çapında yaygın bir deyim vardır:
“İnebolu’nun kayıkçısı, Kastamonu’nun tulumbacısı” Bu iki vatan parçası halk cesarette, fedakarlıkta ve başladıkları işi başarmakta harika varlıklardır. Mesela İnebolu kayıkçıları denize bakarlar; biraz sonra ne olacağını bilirler. Güneşe bakarlar keramet gibi buluşlar ortaya atarlar. Ay’a bakarlar gece ve yarın ne olacağını keşfeder. Havanın basıncını hisseder esintilerin sonucunu vukuu bulmadan haber verirler.
İneboluluların bakışları ile mesela iç Anadolu halkının bakışları birbirinden çok farklıdır. İnebolulu başını eğmez, dik tutar uzaklara bakar gibi durur. Denizcilikte çok üstün bilgi ve maharetleri vardır. Sandal kullanmak, mavna, motor ve gemi idare etmek ve bir felaket karşısında korkmadan, yılmadan manen ve maddeten bütün varlığını ortaya koyarak savaşır ve muzaffer olur. İstiklal harbinde iki büyük Rus gemisinin getirdiği savaş malzemesini düşman zırhlıları bastırmadan 2 saatte tahliye etmiş ve cephaneyi ikiçay mevkiine aktarmışlardır.
İnebolu kayıkçısının şiddetli fırtınalarda bile uzaklarda demir atan gemiden, limanı, rıhtımı olmayan sahile aktarma yaptıklarını çok görmüştüm. Kayığı, vapurun güvertesine atacak kadar şiddetli be kuduruk dalgalar arasında tahmil-tahliye yaptıklarını gördük, tüylerim ürperdi.
1928’de İstanbul’dan dönüyordum. Dalgalar sandalları güverteye kadar çıkarıyordu. Yükselen bir kayığa atladım. Yük ve yolcu aldırmadan uzaklaşma teklifimi kaptan bedeli ödenmek şartı ile muvafık gördü.
Açıldık. Dalgalar minare gibi yükseliyordu. Sandalın hareket ve seyrini büyük bir maharetle dalgalara uyduran kaptana ;
- Alabora mı olacağız. Diye sordukça
- Konuşmayalım. Beni meşgul ettiğiniz nisbette felaket üstümüze gelir.
Diye cevap veriyordu. Adam bütün dikkat ve şuurunu dalgalara çevirmiş vaziyette ikide bir komut veriyordu. Kürekçiler dalgaların hasıl ettiği pozisyona göre manevra yapıyor, kürek kullanıyorlardı. Ben fetih suresini bitirmeden karayı tuttuk ve kaptana istediğinin bir misli fazla navlun verdim. Karaya ayak basar basmaz da toprağı öptüm ve hemen cami’ye giderek iki rek’at şükür namazı kıldım. Bu gün İnebolu durgun vaziyettedir. Eskiden buraya günde en az 1000 kişi girer 1000 kişi çıkardı. Her gün sabah, akşam vapur gelirdi. Ara vapurlar, mavna ve motorlar hariç. Şimdi haftada bir veya iki gün vapur uğrar. Ne yük veren olur ne de binen.
……
Kastamonu tulumbacılarının memleket ölçüsünde şöhret bulması sebepsiz değildir. Cesaret, maharet, gayret, sabır, tahammül Kastamonu tulumbacılarının kimliğini oluşturan niteliklerdendir. Bu gerçeği teşkilatı anlatırken daha çok öğrenmek mümkün olacaktır.
Tulumbacı teşkilatı kurulmadan önce yangın felaketi çalmaç, bakraç, kova, güvlek gibi su kapları ile söndürülmeye çalışılırdı. Damlara sulu kilimler örtülürdü. Balta, küskü, tokmak, halat gibi vasıtalarla yıkımlar yapılır ateşin üzerine toprak, kum ve kül atılırdı.
Eski dönemlerde bu saydıklarımdan başka vasıta ve imkan yoktu.
XVII. yüzyılın ikinci yarısından sonra Torricelli’nin tulumbayı keşfinden sonra yangınları daha çabuk söndürülmesi olanağı hasıl oldu.
Kastamonu Şer’iyye sicillerinde görüldüğü üzere XVII asrın sonlarında tulumba’nın Kastamonu’ya geldiği öğrenilmektedir. Hükümet Konağı ve Adliye’yi korumak için getirilen tulumbalar mahalle halkınca ortaklaşa kullanılmak üzere tulumba getirtilmesi fikrini doğurmuştur. Şöyle ki; Kastamonu’da şehir 36 mahalleye inkısam etmiştir. Zamanla 34-32-30 nihayet 28 mahalleye düştü.
Öğrenciliğimde alfabe sırası ile şu mahalleler vardı.
“Abdulce, Ak tekke, Alaca mescid, Arız, Atabey, Aycılar, Bedirgazi , Beyçelebi, Cebrail, Çay, Deveciler, Gökdere, Hacı hamza, Halife sultan, Hepkebirler, Honsalar, İsfendiyarbey,
İsmailbey, Kırkçeşme, Küpçüğez, Medrese-i Atabey, Muzaffereddin bey, Püre, Şazibey, Topçuoğlu, Yeni mahalle..”
Her mahallenin bir ihtiyar meclisi vardı.Muhtar-ı evvel bu meclisin reisidir. Muhtar-ı sani (ikinci muhtar) ise mahalle muhtar-ı evvelinin yardımcısı idi. Bu iki zattan başka mahalle imamları başkanın müşavirleri idi. Bunlardan başka heyette 4 aza bulunurdu.
Mahalle meclisi ise; mahallelerin uslularından oluşurdu.(Uslu: Akıllı, yaşlı, tecrübeli, bilgili, sözü geçer, sıhhatli kimse demektir)
Hükümet Konağı’na tulumba gelip de yararlı ve tehlikeyi önleyecek bir alet olduğu mahalle meclislerince anlaşılınca ilk defa Kırkçeşme ve İsmailbey gibi büyük ve mali kudreti müsait olan mahalleler hareket geçti. İstanbul’a heyetler gönderildi. Tulumbanın nasıl kullanılacağı, yedek parçalar, yangın söndürmeye yarayacak diğer aletler tesbit edildi. Öğrenim, alım ve nakil işlerinden sonra muhtarlığa bağlı olmak üzere “Mahalle Tulumbacıları Birliği” kuruldu. Hizmet edecek olanların kayıtları yapıldı. Teşkilata yüzlerce eleman sağlandı.
Bedence kusursuz cinnet,sara gibi asabi, ruhi hastalık ve arızalardan salim, becerikli, cesur, atılgan, fedakar , talim ve terbiyeye müsait gençler ve orta yaşlılar.
Tulumbacılar Birliğine seçilen başkan ve idare heyeti kendi arasında iş bölümü yaparak;
Cüsseli ve kuvvetli olmak şartı ile 4 baskıcı, 4 de yedek seçildi. Bu 8 kişi felaket sırasında tulumbayı dört kolundan tutup omuzlayacak ve azami süratle yangın mahallime ulaştıracakları gibi iki taraflı manivelaya da basacaklardı.Yoruldukları zaman basgıyı devir edecekler ve çoğu kez onlarla beraber bakı yaparak suyu en az 10 metre mesafeye kuvvet ve süratle ulaştıracaklardı.
Suyu istenilen yere ulaştıracak bir hortumcu ve bir de yedek bulunacaktı. Su evlerden,çeşmelerden mahalle veya hususi kuyulardan çeşme ve sebil havuzları ile şadırvanlardan taşınacaktı.Su almak için kapı kırma, destursüz eve girme, hamam haznelerinden istifade etme gibi hallerde vilayet makamı ve adliyece kimsenin suçlu sayılmaması ilgililerce karar altına alınmıştı.
Her tulumba için 50 kova yaptırıldı… Her tulumbanın bir borucusu vardı. Acele su getirme, atılacak yeri değiştirme, yangının başka yere atladığını bildirme, toplanma, paydos gibi halleri borazancı ilan ederdi. Ordu da olduğu gibi ses değişiklikleri teşkilat mensuplarına öğretilirdi. Asker ocağında paydos, içtima boruları gibi…
Teşkilatta mahallesine göre 4-8 kancacı bulunurdu. Kancacılar yıkılması gerekli yerleri kancaları takıp binanın o kısmını yıkardı. Yıkım için ayrıca baltacılar,küskücüler, halatçılar can ve mal kurtarma ekipleri de vardı. Bütün bu ekipler birlik idare heyetince eğitime ve her tatil gününde antrenmana tabii idiler.
Felaket zamanında tulumbacıların derhal faaliyete geçmeleri vazifeleri idi. Bu hizmet için ne birlikçe ne devletçe ücret verilmezdi.Eskiden 12 mahallede tulumbacılar teşekkülü mevcud iken 1937-38 yıllarında 8 mahallede tulumba kalmıştı.
“Ayıcılar-Beyçelebi-Gökdere-Hamzağa-İsmailbey-Kırkçeşme-Muzaffereddin-Vakıf” İtfaiye işlerinin Belediye’ye intikalinden evvel şu mühim gelenekleri de kayda geçirmekte yarar var. Yangın gündüz olursa silah atılmazdı. Gündüz silah atılması işi sonradan icat edildi. Eskiler gündüz silah atmayı hafif meşreplik saymaktadırlar. Gündüz zuhur eden yangın kaleden top atışı ile duyurulurdu. Son yıllarda gündüz top atılması usulü kaldırıldı.
Bu satırlardan çeyrek asır evvel iftar sofrası başında idik. Orucumuzu açmaya 10 dakika kalmış iken top atıldı. Halbuki bu top iftarı değil büyük bir yangının başladığını haber veriyordu. Çok kimse orucunu bozdu. Birkaç dakika sonra da iftar topu atıldı.
Yine eskiden yangının büyüklüğüne, küçüklüğüne göre top atılırdı. Yangın büyükse iki defa ateşlenirdi. Bir defa top atılması yangının küçüklüğüne alametti. Topçunun basit gördüğü yangın söndürülemez de büyürse bir top daha atılırdı.
Kale topçusu mahalli kadılıkça tayin olunur ve ücreti adliyece verilirdi. Sonraları bu tayin ve ücret işi belediyeye devir edildi. Tulumbacılar birliği ise insanlık namına hamiyet gösterirlerdi. Yangın gece zuhur ederse silah atmak bir insanlık ve hemşehrilik vazifesi sayılırdı.Bu görüş ve duyuşla her silah birkaç kez boşalır dolar , felaket bütün şehir halkına duyurulurdu. Bu gün de aynı görüş ve gelenek eskisinden daha geniş ve fakat daha tehlikeli şekilde devam etmektedir.
Evvelleri arozöz, motopomp gibi teknik vasıta yoktu. Koca şehri 3 polis idare ederdi. Şimdi ise kuvvetli bir emniyet kadrosu vardır ve selahla duyurmaktan fayda yoktur. Seyirci ve vurguncu toplamaktan başka.
Tulumbacı teşkilatının yaygın ve hakim olduğu bir sırada silahlar atılmaya ve top sesleri şehrin semalarını titretmeye başladığı sırada mahalle tulumbacıları harekete geçerler bir ağızdan bağırarak naralar atarlardı.
Son zamanlarda tulumbayı kolaylıkla ve çok süratle taşımak için iki tekerlekli arabalar yaptırıldı. Üç, dört kişi arabanın okundan tutar,
yokuşlarda ardından da dayanılarak büyük bir gürültü ile araba yangın mahalline götürülürdü. Güvlekçiler boş gelmezler suyunu tulumbaya döken civarda çeşme, havuz, kuyu, maslak ne varsa evvelce kayıt ettiğimiz vechile su bulurlar tulumbayı boş bırakmazlardı. Alevler içine girip can ve mal kurtarmak, merdiven bulunmayınca bir ağaç dikip tırmanmak, çengelli urgan atıp dam’a ya da karlara çıkmak, damdan dama atlamak, bağladığı en yüksek katlardan inmek, dört bir yanını alev sardığı taktirde aşağıdan uzatılan kürkü alıp, duvar kapı ne gibi engel varsa yıkıp kurtulmaya yol bulmak daha bunlar gibi birçok maharetler, akrobatik hareketler, fedailikler göstermek Kastamonu tulumbacılarına mahsus hünerlerdendir. Tulumba teşkilatında can ve mal kurtarma grupları da ayrı bir eğitimden geçmişlerdir. Emniyet kadrosunun çok dar tutulduğu zamanlarda bile yangından eşya çalınmazdı. Halk yanma tehlikesi gösteren evi tahliye eder, eşya müsait bir yere konulur ve muhafazasına yine teşkilatça veya halk tarafından nezaretçi bırakılırdı. Hırsızlık olmadığı gibi yangın bastırıldıktan sonra eşya naklinde yanlışlık bile olsa alınırdı.
Yangın söndürüldükten sonra nöbetle bir tulumba ve mensupları beklerlerdi. Nöbetten maksat şudur. Bir yangında nöbet tutan tulumbacı birliği müteakip yangında nöbeti başka bir ekibe devreder. Sıra ile nöbet tutmak gelenek icabıdır.
Yangın bastırılınca nöbetçi tulumbalar yerlerini alır diğerleri nara atarak, türkü söyleyerek hamama giderler.
Kastamonu’da eskiden şu hamamlar vardı;
- İsmailbey Mahallesinde İsmailbey Hamamı. Bu hamam halen müşteriye açıktır.
- Yeni Hamam: Kastamonu’lu çırçır da medfun Kara Mustafa Paşa’nın Dar’ül kura, dar’ül hadis adlı yüksek ilim tesisine vakfedilmiştir ve halen faaliyettedir.
- Ferhad Paşa Hamamı: Kanuni’nin üçüncü veziri Kastamonu’nun çerçi köyünden Ferhad paşanın eseridir. Açıktır.
- Bey Hamamı: Candaroğullarından İsfendiyar Bey’in eserlerindendir.Erkeklere mahsustur.
- Dede Sultan Hamamı: İnönü Polis karakolu yanındadır. Hizmettedir.
- Vakıf Hamamı: Atabeyler çağı bergüzarıdır.Halen faaliyettedir.
- Çifte Hamam: Yavuzun hocası Halimi Çelebi yaptırmıştır. Vakıflar idaresince şahsa devredilmiştir. Kapalıdır.
- Kale Hamamı: Candaroğulları devri eserlerindendir. Şahsa satılmıştır. Kapalıdır.
- Araba Pazarı Hamamı: Reisülküttap Hacı Hafız Mustafa efendinin Nasrullah Camii’ne vakfıdır. İki kısımdır. Biri kadınlara biri de erkeklere mahsustur. Bu risalenin kaleme alındığı sırada onarılmaktadır.
Tulumbacılar bir hamama sığmayacakları için bütün hamamlar açılırdı. Hamam ücreti yangın çıkan mahalle halkınca ödenirdi. Evi kurtarılan ateşe uzak komşulardan daha fazla para öderdi. Bazı hamamcılar felaketzedelere yardım olmak üzere para kabul etmezlerdi. Büyük yangınlarda hiçbir hamamcı para almazdı.
Zenginler çoğu kez mahalle halkının ödeyeceği hamam parasını bizzat öderlerdi. Yangın zuhur eden mahalle halkı tulumbacılara tepsilerle yemek gönderirlerdi. Yangın pastırma mevsiminde zuhur etmiş ise ekmekçi dükkanları açtırılır pastırmalı pide yaptırılırdı. Her ne suretle olursa olsun tulumbacıları yıkamak ve doyurmak mahallece bir vazife sayılırdı. Tulumbacıların fedakarlıklarına karşılık mahallece bahşişler hazırlanır tulumbacı reisine dağıtılmak üzere verilirdi. Fakat tulumbacılar mahalle halkının mali durumuna göre ve yangının tahribatına göre hareket ederler fakir halktan ve fakir bir mahalleden bahşiş gelmesini beklemezler gelse bile kabul etmezlerdi.
Vatandaşı kurtarmak, felaketzedeyi zavallı düşürmemek için maddi ve manevi fedakarlığı vazife sayarlardı. Her tulumbacı insanlık namına çalışır, Allah rızası için fedakarlık eder yaptığı hizmete karşı maddi bir mukabele düşünmez; yaptığından haz ve manevi zevk duyar ücret almayı erliğine, yiğitliğine yakıştıramazdı.
Bütün bu yazdıklarım mehdiye değil, hayal mahsulü değil gördüklerimin ve işittiklerimin aynen ifadesidir. Çağdaş nesile örnek olsun bu yüksek insanlık ve mertlik tezhürleri…
Zamanımızda ise bir yangın zuhur edince felaket mahallinde binlerce kişi toplanır yalnız seyreder o kadar. Ne can kurtarmaya çalışan olur ne de mal. Eşya kurtarma çabası gösterenler olur fakat bu zahirde fedakar gördüğümüz kişilerin onda dokuzu hırsızlık içindir. Can ve mal kurtarma hısım, akraba ve samimi dostlara inhisar eder. Bu sebepten polis ve jandarma çok hassas olmak zorundadır.
Lakin kargaşalıkta aşırılanı, taşırılanı önlemek çok müşküldür. Bu halleri bildiği için zabıta sokak başlarını tutar herkesi rast gele yere sokmaz sıkı emniyet tedbirleri alır. Eskiden yangın felaketine maruz kalanlara yalnız zenginler değil fakir kimseler bile ellerinden gelen yardımını esirgemezler eşya hediye ederler, yiyecek-,içecek verirler para yardımında bulunurlar, mümkün olan her şeyi yaparlardı. Bu gün maalesef kimse ……..vermez, tabanları sıvar seyir ve temaşa ederek kendilerini eğlendirmeye çalışır . Sosyal hayat o kadar değişti ki ne insani, ne dini hiç bir tezahür gösterecek kalmadı deseniz yeridir.
Tulumbacı teşkilatı Kastamonu Valisi Avni Doğan tarafından 1 Haziran 1938 tarihinde kaldırıldı. Yerine Belediyece itfaiye örgütü kuruldu.
Vaktiyle Hamzaağa, honsalar, Halife Sultan, İsfendiyarbey, Cebrail, Topçuoğlu, Aktekke, Kızılbayır tulumbacı özel örgütleri muhtelif sebeplerle ortadan kalkmış İsmailbey, Kırkçeşme, Hisarardı, Vakıf, Gökdere, Beyçelebi, Muzaffereddin, Aycılar ve Yenimahalle teşkilatı kalmıştı.
Tulumbacılık tamamen kaldırılınca mevcut demirbaş aynen belediyeye devir edildi.
…
Vali Avni Doğan Belediye İtfaiyesini organize etmeye Lise Beden Eğitimi öğretmeni Necmeddin Dinçer’i vazifelendirdi. O tarihte Belediye reis’i Avukat İzzet Okay idi. Derhal 1936 model bir arozöz, iki motopomp alındı. Kadro bir itfaiye kumandanı, bir çavuş, bir onbaşı ve 12 er’den oluşturuldu. 1938’de İtfaiye talimatnamesi yapıldı.Bu talimatname 1951’de tadil edilip tekemmül edildi.
1953’de mevcuda ilaveten bir ford arozöz daha alındı. O zamanın parası ile 37 bin liraya. Belediye reisi Muzaffer Esen idi. 1936 model arozöz Müftüzade Abdullah Bey’in hediyesidir.
Yayına Hazırlayan : Fahri ÖZBEK
(*) İhsan Ozanoğlu – Basılmamış Derlemeler; Tarihsiz İl Halk Kütüphanesi Müdürlüğü, D.N: 23086, T: 920
(**) İstanbul Türküsü
Meraklısı için :
İSTANBUL TULUMBACILARI -REŞAD EKREM KOÇU TEŞKİLATLARI, KIYAFETLERİ, YAŞAYIŞLARI, EN SEÇKİN PORTRELERİ, TÜRLÜ CİLVELİ HAYAT HİKAYELERİ VE EDEBİYATI İLE VE İSTANBUL YANGINLARI İSTANBUL İTFAİYESİ ANA YAYINEVİ 1981 503 SAYFA, 13*19 CM
Fotoğraflar :
İhsan Tabak Albümü KVKTM Arşivi
Abdulhamid- II Yıldız Albümleri
Yayınlandığı yer: Temmuz/2010 – Kasder Sıla Dergisi