Gurbet Elçileri“Ne Mutlu Türküm Diyene” Demekten Onur Duyan Bir Ermeni

Levent Zihnioğlu Levent Zihnioğlu08/11/20091612

Keğam Karabetyan, Kastamonu Merkez Hacıbey köyünde doğdu. Çocukluğu köyde geçti. Beş yaşında köy okuluna kayıt yaptırmadan başladı. İlkokula başlama yaşı geldi, kayıt olmak için babası okula götürdüğünde, Bahattin öğretmen o devirde  köy okulları üç yıllık olduğu için okula kaydını yapmadı ve Kastamonu Merkez Gazipaşa İlkokulu’na gitmesi gerektiğini söyledi.

Böylece Kastamonu Gazipaşa İlkokulu’na başladı. İlkokulu bitirdikten sonra orta ve lise tahsilini Kastamonu Abdurrahmanpaşa Lisesi’nde tamamladı. Babası terziydi. Okul çıkışlarında, babasının dükkanına gider terzilik yapardı. Daha ortaokulu bitirmeden pantolon dikmeyi öğrendi. Lise yıllarında ise ceket dikmeyi.

Bu hafta, renkli kişiliği, her ortamda dile getirdiği vatan sevgisi ile tanınan Keğam Karabetyan’ı  konuk ettik ve Kastamonu’yu, 1915 yılını ve gündemde olan Türkiye – Ermenistan diyalog sürecini konuştuk.

KK- Kastamonu Lisesi orta bölümünde okurken, okul çıkışı doğru babamın dükkanına giderdim. Babam saat sekiz, sekiz buçukta dükkanı kapatırdı. Kapatıncaya kadar terzilik yapardım. Ortaokulu okurken, babamın yanında  pantolon yardımcılığı yapar, pantolon dikerdim. Liseye geçtikten sonra hem okur hem de babamın yanında ceket yardımcılığı yapardım. Ceket dikerdim. Babamın dükkanı Nasrullah Meydanı’ndaydı. Sebze haline girişin üstüydü. Altımızda da eczacı Vecdi beyin eczanesi vardı. Onlar benim baba dostumdu. Liseyi çok üstün bir başarı ile bitirdim. Çünkü anormal bir ders çalışmam vardı. Dükkandan eve gittiğim zaman gece onikiye kadar o gün verilen derslere çalışırdım. Sabah beşte kalkar, beş-altı arasında tekrar ederdim. Altı-yedi arasında o gün verilecek derslere çalışırdım. Yedi-yedi buçuk arası evde kahvaltımı yapardım. Yedi buçukta dükkana gider dükkanın temizliğini yapardım. Sekizde kalfalar geldiğinde ben okula giderdim. Lise hayatım böyle geçti. Kastamonu Lisesi’ni bitirmekle çok gurur duyuyorum bir Kastamonulu olarak. Liseyi bitirdiğim zaman hangi okula gitmem gerektiğini hocalarıma sordum. Ya hukukçu ol, ya da doktor dediler. Onların önerisi ile İstanbul Hukuk Fakültesi’ni kazandım. 68-69 yılında İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirdim. Okulu bitirdikten sonra askere gittim. Polatlı Topçu Okulu’nda yedek subay eğitimi aldım. Kurada Trakya’yı çektim. Keşan topçu alayında yedek subaylığımı yaptım. Orada iki dönem şerefli Türk Ordusuna, elbisesini giydiğim, rütbesini omuzunda taşıdığım Türk Ordusuna iki dönem çavuş yetiştirdim. Askerden döndükten sonra Avukatlık mesleğine başladım. Avukatlığa başladığım günden bugüne kadar bürom burasıdır.

Üç çocuğum var. Üç kızım… Dört de torunum var.

Keğam Karabetyan’ın babası Kastamonu’nun çok sevilen terzi esnaflarından Garbis Usta’y dı. Kastamonu’nun önde gelenleri müşterisiydi. Keğam Karabetyan çocukluk ve gençlik yıllarında onları tanıdı. Kendi ifadesi ile toplum terbiyesini, vatan sevgisini ve Atatürk sevgisini onlardan öğrendi…

KK- Babam Kastamonu’nun çok sevilen bir esnafıydı. Kastamonu’yu ve Kastamonuluları çok severdi. Zaten ailemizden gelen terbiyemizden sonra ben toplum terbiyemi Kastamonulu büyüklerimden aldım. Babam sevilen bir esnaf olduğu kadar çok sanatkar biriydi. Kastamonu’ya gelen valilerin, emniyet müdürlerinin, hakimlerin, savcıların, kaymakamların, tüccarların, esnafların çoğunun terzisiydi. O arada siyasi çalışmalar yapan parti mensupları da benim babamın dükkanına gelirdi. Milletvekili adayı olanlar iki, iki buçuk ay önce kumaşlarını alırlardı. Onları babama bırakırlardı. Ara ara gelip provalarını olurlardı. Çoğu milletvekilini çocukluğumdan hatırlarım. Onlar milletvekili seçildikleri zaman benim babamın dükkanından elbiselerini giyip Meclis’e giderlerdi. Rahmetli Münif İslamoğlu her zaman babamın dükkanına gelirdi, Ahmet Nusret Tuna vardı, Muzaffer Akdoğanlı vardı, Vecdi İlhan vardı, Şükrü Esen vardı, o değerli insanlar benim baba dostlarımdı. Onların o güzel konuşmalarından çok güzel şeyler öğrendim. Çok güzel fikirler edindim. O günlerde ben hem çalışır hem onları dinlerdim. Onlardan saygı öğrendim, toplum sevgisini öğrendim, memleket, ülke sevgilerini öğrendim, Atatürk sevgisini öğrendim, onlara her zaman şükran borcum var. Bütün partilerden insanlar babamın dükkanına gelirlerdi, parti ayrımı yoktu. Biz herkese saygı duyardık.  Onlardan öğrendiklerimin belkide bir sonucu olarak bende Milletvekili adayı oldum. İstanbul’da 20 dönem 3 bölge Doğruyol Partisi adayıydım.

Terzi Garbis Usta

Keğam Karabetyan gibi ben de Kastamonu Merkez Ortaokulu’nda okumuştum. Ortaokulda üç yıl, lisede de bir yıl aynı sırayı paylaştığım bir arkadaşım vardı. Terzi Ardis Hündür’ün oğlu Jan Hündür. En iyi arkadaşlarımdan biriydi. Paskalya bayramında boyalı yumurta getirirdi.

Sonra bir gün İstanbul’a göçtü ve bir daha görüşemedik. Kastamonu’da geçen ömrümün yarısında ustaya tıraş oldum. Çayboyunda eskilerde bir pasaj vardı. Onun yanındaydı dükkanı. Bayramları elbiselerimi Ardis Usta dikerdi. Peki ya futbolcu Onnik’i bilmeyen var mı?

  • ••

KK- Kastamonu’da Honsalar Mahallesi, öğretmenler mahallesi yukarıda tevserde, bir de saat kulesinin yan tarafında Ermeni ailelerin çoğunlukta olduğu yerler vardı. Ağırlıklı olarak o mahallelerde otururlardı. Ben liseyi bitirinceye kadar bugün orada esnaf olan, eczacı olan, doktor olan mesela  Kemal Himmetoğlu var benim sınıf arkadaşım, Atıf Uğurlu benim sınıf arkadaşım, yaklaşık 25-30 sene lise müdürlüğü yapan İsmail Dönmez benim sınıf arkadaşım. Ben Liseyi bitirinceye kadar Ermeni olduğumu anlamadım. Neden? Sen Ermenisin, sen Türksün falan böyle birşey yoktu. Ben bir gün babama gelip de babama sen Ermenisin şusun busun diyeni duymadım. Böyle birşey yoktu. Kastamonu’da biz bunları duymadık. O yönden çok mutluyum. Bu ülkede değişik kökenden insanlar var. Din, dil, ırk işi ayrı, ülke severlik birlik beraberlik işi ayrı.

Keğam Karabetyan kardeşi babası ve dostlarıyla 1956

Çocukluğunu, Kastamonu’yu ve oradaki yaşantısını merak ediyorduk. Karabetyan’ın anlattıklarından öğrendiklerimiz ise geçtiğimiz yüzyılın ortalarındaki Kastamonu yaşantısının sosyolojik boyutunu bizlere anlatıyordu…

KK- Bizim köyümüz Hacıbeyköyü. Köyümüz iki bölümden oluşur. Bir bölümü yukarıki mahalle Ermenilerden oluşan köy,  aşağısı Müslüman vatandaşlardan oluşan köy. Yaklaşık 30 hane Ermeni köyü, yaklaşık 30 hane Müslüman köyüydü. Biz gerek yılbaşında, gerek paskalyada bizim dini bayramımızda Müslüman vatandaşlar aileleri ile bize misafirliğe gelirlerdi. Eğer hava müsaitse, açıksa biz kapı önlerinde sofra kurardık. Bütün Müslüman vatandaşlarımızla aynı sofrada  birlikte yemek yerdik, birbirimizin sofrasında oturur, o sofrada dostluğun, komşuluğun güzelliklerini yaşardık. Beraber aynı tepsiden yemeklerimizi yerdik ekmeklerimizi paylaşırdık. O güzellikleri yaşadım ben çocukluğumda öyle gördüm.

Ramazan bayramı olur, Kurban bayramı olurdu bizim büyüklerimiz de onların bayramını kutlamaya giderdi. Çocukluğumda ben bunların hepsini gördüm yaşadım.   Bir günden bir güne ne bir Müslüman vatandaş gelip de siz Ermenisiniz dedi, ne de arada bir münakaşa ya da kavga etti; kesinlikle böyle bir şey görmedim. Biz bu güzellikler içinde büyüdük. Bu güzellikleri yaşadık. Ben her zaman söylerim, Türkiye bizim, Kastamonu bizim, Kastamonulu olmak bana gerçekten gurur verir. Hem Türk kimliğimle gururluyum, hem de Kastamonulu kimliğimle gururluyum. Bugünlere geldik hep güzelliklerle geldik, ülkemiz her zaman güzellikler içinde olsun. Birlik beraberlik içinde olsun.

Kastamonu Abdurrahmanpaşa Lisesi 100.yıl kutlama yemeği

63 yılında Kastamonu’dan okumak için ayrılmıştı. Okulu bitirip avukat olduğunda ailesi de İstanbul’a geldi. Ve terzilik mesleğini İstanbul’da yapmaya başladı. Peki o günden bugüne hiç Kastamonu’ya gitmiş miydi?

KK- 63 senesinde Kastamonu’dan ayrıldıktan sonra uzun süre Kastamonu’ya gidemedim. Kastamonu Lisesi’nin 100. yılı kutlamalarına eşimle beraber gitiğim o güzellikleri o duyguları yaşadım. O Lisenin hem mensubu hem mezunu olarak daima gurur duyarım. Sonra 105. kutlamasına gittim. Son gidişim, Kastamonu Üniversitesi rektörlüğümüzün kampüste düzenlediği 1915 Ermeni olayları nedeniyle Türk tarih kurumu başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu’nun, Türk-Ermeni masası başkanı Prof Kemal Çiçek’in bulunduğu panele davetliydim. O panele gittim. Eşimi ve küçük kızımı alarak gittiim. Bir Kastamonulu olarak doğduğum kente gitmek bana gurur verdi. Eşim ve kızım da yanımdaydı. Benim orada, gerek Kastamonu’da gerek kampüse gittiğimizdeki o karşılamayı hayatım boyunca unutamam. Eşim ve kızım o güzellikleri gördüler. Tabii onlar da  gurur duydular. Eşimin babası da bir yaşında Kastamonu’dan ayrılmış. O güzellikleri bize gösterenler başta zamanın Kastamonu Valisi Nurullah Çakır beyefendi, sanırım şimdi Karabük Valisi. Çok saygı duyduğum değerli bir insan. Kastamonu Belediye Başkanımız Sayın Turhan Topçuoğlu ve üniversitemizin değerli rektörü Bahri beyin çok yakın ilgilerini gördüm. Panel başladığı zaman salondaki kalabalığı ve oradaki insanları gördüğüm zaman bir kez daha gurur duydum. Dolayısı ile ben o topraklarda doğmuş büyümüş bir insanım. Köyümde bir üniversitenin kurulması, böyle bir güzelliğin yaşanması bana gurur verdiği gibi o günde gurur verdi. Doğduğum büyüdüğüm yerin üniversitesinde konuşmacı olarak bulundum. Prof. Yusuf  Halaçoğlu, burada doğmuş burada büyümüş, içinizden doğan bir hemşehriniz olarak en son konuşmayı ona vereceğim dedi ve en son konuşmayı bana verdi. En son konuşmaya ben başlarken duygularımı ifade etmekte zorlandım ve gözlerim yaşardı.

  • ••

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yılları

Keğam Karabetyan, televizyon programlarının da tanınan simalarındandı. Ayrıca bir çok panel ve sempozyuma da katıldığını biliyorduk ve kendisinden dinleyelim istedik…

KK- Ben çok sempozyumlara ve panellere katıldım. Aldığım davetler nedeniyle, Ankara Gölbaşı Polis Akademisi’nde konuşmacı olarak katıldım. Başkent Üniversitesi’nde konuşmacıydım. Kayseri Erciyes Üniversitesi’nde üç büyükelçimiz değerleri bilim adamlarımız ile konuşmacıydım. İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde 1915 ile ilgili bir kitap yayınlandı. Onun önsözünü benim yazmamı istediler. O kitabın tanıtımı yapıldı. 19 Ocak’ta konuşmacıydım. Ben konuşmamı yaptıktan sonra rektör, “Keğam beyin duygulu konuşmasından sonra benim konuşma yapacak gücüm kalmadı” dedi ve konuşma yapmadı. Böyle güzel bir anı bıraktı bende. İstanbul barosunun düzenlediği panel vardı. Şükrü Elektağ ile birlikte hocalarımızın katıldığı panelde konuşma yaptım. Baronun düzenlediği bir başka panele ise Onur Öymen bey ve diğer konuşmacılarla birlikte katıldım. İstanbul Üniversitesinin 15-17 mart 2006 yılındaki “Türk-Ermeni ilişkilerinde yeni yaklaşımlar” uluslararsı sempozyumda konuşmacı oldum.

  • ••

Kastamonu sevgisi İstanbul’da nasıl devam ediyordu…

KK- Şimdi ben İstanbuldaki Kastamonulu hemşehrilerim ile çok yakın diyalog içindeyim. Kastamonulu sanayici işadamları derneğinin üç dönem yönetim kurulu üyeliğini yaptım. Üç dönem genel başkanın hukuk danışmanlığını yaptım. Kastamonulular Dayanışma derneğinin üyesiyim. Kastamonu Lisesi Mezunlar Derneği’nin üyesiyim. Her zaman hemşehrilerimle beraberim. Tabii bundan da mutluluk duyuyorum gurur duyuyorum. İnşallah gelecekte Kastamonulular olarak hem ülkemize hizmet edeceğiz, hem birbirimize yardımcı olacağız ve Kastamonular daha güzel yerlere gelecek. İnşallah bunları göreceğiz. Bize de bir görev düşerse biz de hizmete her zaman hazırız.

  • ••

Gerçekten hizmete hazırdı. 24 Nisan’ın soykırım günü ilan edilmesi üzerine Kas-Der’in Taksim Meydanında düzenlediği protesto mitingine katıldı. Tütk olmaktan Türk bayrağı altında yaşamaktan gurur duyduğunu söyledi. O bizler kadar Kastamonulu ve onu dinlediğinizde, söylediklerini okuduğunuzda göreceksiniz ki, o gerçek bir Türk evladı. Gelin bütün aklımızla, yüreğimizle dinleyelim. Bakın neler söylüyor Türkiye Ermenisi Kastamonulu Keğam Karabetyan.

KK- Hukukun üstünlüğüne inanan bir avukatım. Mesleğimi çok seviyorum. Mesleğimi sevdiğim kadar da ülkemi Türkiyemi çok seviyorum. Türkiyemi sevdiğim kadar da Kastamonuyu çok seviyorum. Kastamonulu hehşehrilerimi çok seviyorum. Dolayısı ile bu ülkede yaşamanın, Ay-yıldızlı bayrağın altında din, dil, ırk ayrımı yapmaksızın yaşamanın bizlere gurur verdiğini cumhuriyete, laik devlete yürekten inandığımı , aziz Atatürk’ün ilke ve inkilaplarını Türkiye Cumhuriyeti’nin muasır medeniyet seviyesine ulaşmasının bizler için önemli olduğuna inanan, hem Türkiye’nin, hem Türk milletinin birlik ve beraberliğini yürekten savunan bir Türk vatandaşıyım. Bir Türkiye Ermenisiyim. Bir Kastamonuluyum. Ama Anayasanın 66. maddesine göre de bir Türk olmakla da gurur duyuyorum.

  • ••

Ve 1915 meselesi… Keğam Karabetyan’dan 1915 hakkında düşüncelerini öğrenmek istedik..

KK- Ben şunu belirtmek istiyorum. Biz yaklaşık bin sene beraber yaşamışız. Bin sene beraber yaşamamız bize çok güzellikler göstermiş. Ama Osmanlı İmparatorluğu döneminde  “milleti sadıka” ünvanını almış, devletine sadakatle bağlı bir Ermeni toplumu var. Bu Ermeni toplumu içinde paşalar yetişmiş, büyükelçiler görev almış, 1839 Tanzimat fermanı ve 1856 Islahat fermanında gayri müslimlere çok büyük yetkiler verilmiş, haklar verilmiş, dolayısı ile birlik beraberlik içinde biz yüzyıllarca beraber yaşamışız. Ama 1810’lardan 1820’lerden itibaren dış güçler, hem Osmanlı İmparatorluğu’nu zayıf düşürmek, hem de içerde yaşayan Ermenileri bölmek ve tahrik etmek için misyonerler göndermiş, misyonerler vasılası ile Ermeniler bölünmeye çalışılmış. Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan Ermeniler Gregoryan Ermenilerdir. Dolayısı ile bu Ermenileri bölmeye kalkmışlar. Katolik ve Protestan Ermenileri olarak. Ama esas bölünmeler ve tahrikler daha ziyade 1877- 1878 Osmanlı Rus harbindeki, ona 93 harbi denilmekte, Osmanlı İmparatorluğu’nun büyüklüğü ve gücü karşısında dış güçler boş kalmamışlar, hem Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamak hem de iyi bir durumda olan Osmanlı Ermenilerini tahrik edip onları hem bölmek hem de bazı bölgelerde tahriklerin neticesi devletine karşı belki ayaklanma belki dış güçlerin etkisiyle Ermeni toplumuna yakışmayan hareketler içine girmişlerdir. Ama bunu yapanlar azınlıkta olan Ermenilerdir. Şimdi aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki tarihi eserleri bizlere kazandıranlar Ermeni ustalar, Ermeni mimarlar. Balyanlar. Bütün bu güzelliklar varken, ayrıca Çanakkale’de şehit düşen Ermeni askerler var. Türk Ordusu’nda Ermeni subaylar. Ama dış güçler Ermenileri basamak yapmışlar, Osmanlı İmparatorluğu’nu hedef yapmışlar ve tahriklere başlamışlar. Bazı yerlerde bu tahriklere kanan Ermeniler maalesef tehcir yasanının çıkmasına neden olmuşlar. Bu tehcir yasasının çıkmasında Alman Genelkurmayı’nın da etkisi olduğu söylenir. Aslında tehcir yasasının çıkmasına, uygulanmasına sebep olanlar dış güçler. Kim bunlar? Doğu’da Ruslar… Ermenilere Rus askeri elbisesini giydiren, güneyde Fransızlar, İstanbul’da İngilizler. Maalesef dış güçler, tehcir yasasının çıkmasına neden oldukları gibi, Ermenilerin bazı bölgelerden bazı bölgelere konvoylar halinde gönderilmesine de sebep olmuşlardır. Aynı güçler Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasına da sebep olmuşlardır. Şimdi Ermeniler konvoylar halinde giderken, bunların içinde yaşlılar var, çocuklar var hastalar var. Ama bunun yanında çeteler var, ırz düşmaları var, çapulcular var. Bunlar yüzbinlerce Ermeninin ölümüne sebep oluyorlar. Kalkıyorlar şimdi diyorlar ki, Osmanlı İmpatarorluğu sözde soykırım yaptı. Şimdi ben bir hukukçuyum. Ortada bir tehcir yasası var. Tehcir yasasının uygulanması var. Uygulanması neticesinde bazı bölgelerde Ermenilerin konvoylar halinde gönderilmesi var. Şimdi bu mevcut bir yasaya göre yapılmış. Bazı bölgelerde devlet denetimi eksik kalmış. Bazı yerlerde denetim zayıflaması olmuş, oralarda çapulculara, ırz düşmalarına imkanlar doğmuş, onlar Ermenileri öldürmüş. Şimdi burada Türkiye, Osmanlı İmpatarorluğu sözde soykırım yaptı diyebilir misiniz?

  • ••

Son günlerin moda kelimeleri var; “Diyalog ve açılım.”  İki ülke arasında kurulmaya başlayan diyaloğu sesli olarak ilk dile getirenlerden biriydi Keğam Karabetyan. Hem de bundan 10 sene önce. Başka şeyler de söylemişti o zamanlar. Örneğin; “Tarihi tarihçilere bırakalım.” Başka neler söylemişti ve yeni trend hakkında neler düşünüyordu?

KK-Beni, Cumhuriyetin 75. yılında tarihçi yazar Cemal Kutay hocayla beni canlı yayına davet etmişlerdi. Ben o zaman bir Cumhuriyet pastası yaptırmıştım. O pastanın kesilmesinde değerli hocamız pastayı kesmişti. Pasta kesildikten sonra bana söz vermişlerdi. 1998 senesiydi. O zaman ben konuşmamda şunu söylemiştim: “Tarihi tarihçilere bırakalım. Tarih ve tarihçiler değerlendirsin. Çünkü bu tarihi biz yaşamadık. Yaşayanlar da yok. Ne Ermeniler basamak, maşa yapılsın. Ne Türkiye hedef seçilsin. Her iki tarafın tarihçileri uzmanları görevlileri kurul oluşturarak, bu ortamı yaratsınlar ve müşterek bir karara varsınlar. en mutlu olacak insanların başında ben geleceğim. Bu söyledikleri bugün safha safha oluşmaya başladı. Ben evvela bir Türkiye Ermenisi Türk vatandaşı olarak bugün mutluyum guruluyum. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’nın Ermenistan’a milli maç nedeniyle gitmesi, Ermenistan Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’ye gelmesi bu barış kapısını daha iyi bir şekilde açtı. Başından beri savunduğum görüş buydu benim. Ben bu görüşleri savunuyordum. Bundan sonra ne Ermeniler dış güçlerin maşası basamağı olsun ne de Türkiye dış güçlerin hedefi olsun.

  • ••

Keğam Karabetyan, doğup büyüdüğü topraklarda, Kastamonu’da Ermeni olduğunu anlamamıştı. Kendi ifadesi ile o bir Türkiye Ermenisiydi ve büyük bir onurla, büyük bir heyecanla haykırıyordu: “Ne Mutlu Türküm Diyene.”

KK- Bu ülke hepimizin, din köken mezhep olmaksızın aziz Atatürk Cumhuriyeti kurarken, Meclisi açarken din mezhep köken ayrımı yapmamış, Türkiye Cumhuriyeti şemsiyesi altında Misak-ı Milli hudutları içinde bu ülkede yaşayan herkese Türk Milleti denildiğini ifade etmiş. Geçenlerde Avrupa İnsan Hakları komisyonu üyesi Türkiye’de “Ne Mutlu Türküm Diyene” demenin insan ayrımına neden olduğunu söyledi. Ben evvela Türk Ermenisi olarak Türk vatandaşı olarak bunu söyleyeni ayıplıyorum, kınıyorum. Bu ülkede yaşayan bir Türkiye Ermenisi olarak her zaman Türkiyemle gurur duyan, bu vatanda yaşamaktan gurur duyan biri olarak “Ne Mutlu Türküm Diyene”demekten onur duyan bir Türkiye vatandaşıyım. “Ne Mutlu Türküm Diyene”…

Ben tahsil hayatımda bir gün sen Ermenisin lafını duymadım. Bu ülke hepimizin. Kökeni değişik olan insanlar var ama bu ülkede yaşamanın onurunu mutluluğunu tadan bilir güzelliğini. Aziz Atatürk bu Cumhuriyeti kurup bizlere emanet etti. Muasır medeniyet seviyesini göstermiş. İşte bizlerin yapacağı aldığımız bu terbiyeyi bu kültürü çocuklarımıza gençlerimize vererek Türkiyemizin aydınlık daha aydınlık günlere Atatürk’ün gösterdiği muasır medeniyet seviyesine ulaşmasında bizlerin çocuklarımıza ve gençlerimize öncü olmak ve yardımcı olmak. Bunları başarabilirsek ne mutlu bize.

Yorumunuz

Related Posts

SAFALAN.COMKastamonu Kültür ve Sanatına dair.

(c) 7S Danışmanlık ve Bilgi Teknolojileri, Tüm Hakları Saklıdır.

1. Basılı yayınlarda yazının tamamı ve/veya bir kısmı www.safalan.com kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
2. Akademik çalışmalarda hiçbir sınırlama yoktur.
3. Elektronik ortamda yayınlanma durumunda kaynak göstermek kaydıyla içeriklerin %40'ı alınıp yazının devamı için Safalan.com’a link verilmesi durumunda alıntı yapılabilir.