AnılarımızdaYokluklarla Savaşan Başkan

Levent Zihnioğlu Levent Zihnioğlu05/01/20101506

Bütün arzusu Kastamonu’yu yenilemekti…

Levent Zihnioğlu
Eski Kastamonu Belediye Başkanı Mustafa Kasım’la söyleşi

Bir yıl maaş almadan çalıştı

1980 öncesinde iki dönem Kastamonu Belediye Başkanlığı görevini yürüten, yokluklar nedeniyle bir yıl maaş almadan görev yapan Mustafa Kasım, o günleri şöyle anlatıyor: “Çok şey yapmak istedik. Ama istediklerimizin çoğunu yapamadık. Söylediğim gibi Belediye Başkanı olduğum ilk yıl Belediye’den maaş almadım. Çünkü paramız yoktu. İstediklerimizi yapmaya yeterli bütçemiz yoktu. Ayrıca istediklerinizi yapmak için arkanızda güçlü destek olması lazım. Her şeyi yapmaya kalktık ama ben size bir şey söyleyeyim mi? Arkanızda desteğiniz olmayınca hiçbir şey olmuyor. Bütün arzum Kastamonu’yu yenilemekti. Yani eski görünümünden bir Eskişehir gibi, bir Bursa gibi yapmaktı..”

Bu hafta, iki dönem Kastamonu Belediye Başkanlığı yapmış Mustafa Kasım’ı konuk ediyoruz. Konuk derken aslında biz ekip olarak Mustafa Kasım’a geçtiğimiz Kasım ayında konuk olmuştuk. Ziyaretimiz sadece bizlerle sınırlı değildi. Bizlere eşlik eden ve hatta bu güzel söyleşinin organizasyonu da yapan;Yavuz Ballık, Yavuz Yaman ve Satı Ergün de bizimle birlikte Mustafa Kasım’ın konuğu oldu.

Bizleri Mustafa Beyin kızı Mukadder Hanım karşıladı. Mustafa Bey ile sohbetimizin büyük bir bölümünde bizlere yardımcı olan Mukadder Hanım, son yıllarını babasının bakımına adamıştı. Mustafa Bey’in sağlık durumunu ise Mukadder Hanım’ın sözleri bizlere açıkça ortaya koyuyordu; “fiu anki sağlık durumu düşündürücü boyutta!”

Ziyaret olarak seçtiğimiz günün ne anlama geldiğini sohbet sırasında öğrendiğimizde üzülmüştük. Zira 14 Kasım günü Mustafa Kasım’ın değerli eşini kaybettiği günün yıldönümü olduğunu öğrenmiştik. Sanırım hiçbir şey tesadüf değildi. Bir yanda Mustafa Bey’in sağlık surumu, diğer yanda eşini kaybettiği günün yıldönümü… Eski dostlarının yanında olmasının tesellisini umarak başladık sohbetimize.

9 Ağustos 1920’de Kastamonu’da başlayan hayat serüveni nasıl devam etmişti?

Mustafa Kasım – Ben 1920’de Kastamonu’da doğdum. Abdurrahmanpaşa Lisesi’ni, eski adıyla Kastamonu Lisesi’ni bitirdim. Sonra Orman Mühendisi oldum. 19 ilde orman mühendisi olarak görev yaptım. Kastamonu Orman İşletmesi’nde Başmüdürlük yaptım. Sonra uygun gördüler, benim CHP’den belediye başkan adayı olmamı istediler. Hemşehrilerim de oylarıyla beni bu onurlu göreve layık gördü. 70’lerde iki dönem Kastamonu Belediye Başkanlığını yaptım. İlk bir yıl Belediye’den maaş almadım. 1971 yılıydı. O zaman imkanlar çok kısıtlıydı. Sonra tekrar aday olmadım. Kastamonu CHP Milletvekili Sabri Tığlı’nın önerisi ile Abana Elektomotor Fabrikası’nda müdürlük görevi yaptım. 1982 yılına kadar bu görev devam etti. Sonra emekli oldum ve İstanbul’a taşındım. fiimdi kızımla oturuyorum. Allah ondan razı olsun bana bakıyor.

  • ••

Sohbetimiz yaş konusuna geliyor. 89 yaşında olması nedeniyle aramızdaki en yaşlı kişi olması konu oluyor. Sonra Yavuz Yaman her zamanki şakacı üslubu ile kendi yaşını söylüyor; “Ben 42 yaşındayım. Hesapladım geceleri saymayınca 42 oluya…” Hep beraber gülmeye başlıyoruz. Mustafa Kasım ise hüzünlü bir şekilde başını yukarı aşağı sallıyor ve ekliyor; “Doğru kırk iki yaşındasın… “

Üniversite eğitimini İstanbul’da tamamladı. İstanbul’da akrabaları milletvekili Muzaffer Akalın’ın yanında kaldı ve okulu bitirdiğinde artık orman mühendisiydi. Mustafa Kasım Orman Mühendisi olduktan sonra ilk görevine Araç’ta başladı. Araç’ta görev yaparken Hikmet Seher hanımla tanıştı ve hayatını birleştirdi. Hikmet hanım doğma büyüme İstanbulluydu. Kardeşinin orman Mühendisi olması ve Araç’ta görev yaparken onu ziyaretine gitmesi sonucu Mustafa Bey’le tanıştılar. Evliliklerinden ikisi kız olmak üzere üç çocukları oldu.

Meslek hayatının yarısından fazlasında Orman Mühendisliği yapmıştı. Teşkilatın bir çok kademesinde görev yapmış, bir çok köy ve ilde bulunmuştu. Doğal olarak doğa ile iç içe olan bu meslek ailesini de etkilemişti. Biz de hem çocuklarının görüşünü almak hem de Mustafa Bey’i fazla yormamak için kızı Mukadder Hanım’a sorduk; “Bir ormancı çocuğu olmak nasıldı?”

Mukadder Kasım– Sanırım bizden fazla ormancısı olan başka aile olmamıştır. Ormancı sülalesinde göbek göbek ilerledik. Her halde ormancılık camiasında bir gün bizden bahsedilecektir. Çünkü silsile geriye dönük gidiyor. Dayım öyleydi, babam öyleydi. Eniştem yeni emekli oldu Bakanlık müsteşarıdır. Eniştemin damadı öyle, öz kızı Orman Mühendisi. Diğer bir dayım var, o da orman mühendisidir. Biz Kasım ailesi ve Günay ailesi olarak epey kalabalık bir ormancı kadrosu olan bir aile olmamıştır sanırım. Gurur duyuyoruz bununla. Kitaplarda bermutat geçiyoruz. Yani, ailenin ne kadar köklü bir orman aşkıyla dolu olduğu hususu hep vurgulanmıştır. Bu da bize gurur veriyor. Halen de seviyoruz. Ayrı bir yerdir orman. Çocukluğumuzda aynı şekilde geçti. Doğa tutkusu hepimizde vardır. Büyüğümüzden küçüğümüze dişimiz erkeğimiz çok çok severiz. Belki buradaki boyutumuz oraların oksijenli havasını teneffüs etmekten kaynaklanmıştır diye de düşünürüm. Çok çok nefes aldık oralarda. Her kula nasip olmaz diye düşünüyorum. Yanlış hatırlamıyorsam 19 vilayet gezdik. İlçelerde, köylerde görev yaptı babam. Ben Küre’de doğdum. Ablam Araç’ta. O günlerde çok sıkıntı çektiğimizi hatırlıyorum.

O zamanlar partili olmak hataydı. Siyasi etkinliklerin hamleleri hataydı. Çünkü yukarıdan verilen emirlere hayır deme imkanları yoktu. Babam da bu konularda biraz katıydı diye düşünüyorum. Telefonla gelen bir emir, ama efendim bir kere irdeleyelim. Bir arayalım soralım kim, nedir o işler olmaz. Ve babamın “Hayır” demesi ertesi gün kuryeyle gelen mesajla babama tayin olarak geri dönerdi. Böyle şeyler yaşamıştık. Politika diyelim. Sanırım şimdi de aynı. Sonra Başmüdürlük görevi başladı. İki seneye yakın bir süre yapıldı bu görev. Sonra tekrar tayinimiz çıktı, babam bu görevi istemedi. Sonra Ankara’ya aldılar, bir süre müsteşarlık görevi yaptı. Sonra babam kamudan emekliliğini istedi. Sonra belediye başkanı olmasını istediler. Babam kabul etmemişti önceleri ama çok ısrar ettiler. Hatta bu konuda aile ikiye bölündü. Babam Kastamonu Belediye Başkanı olduktan sonra artık ormancılık görevi bitti. Bir daha da mesleğine dönmedi.

Belediye Başkanı olarak görev yaptığı 70’li yıllar zordu. Yokluklar dönemi olarak hatırladığımız, hatta o dönemin meşhur söylemlerinden birine göre ülkenin 70 cent’e ihtiyacı olduğu dönemlerdi. Bu şartlar altında Belediye Başkanlığı yapmanın zorlukları ise sanırım dikkate değer. O döneme ait icraatlarına ait neler hatırlıyordu Mustafa Bey.

Mustafa Kasım– Çok şey yapmak istedik. Ama istediklerimizin çoğunu yapamadık. Söylediğim gibi Belediye Başkanı olduğum ilk yıl Belediye’den maaş almadım. Çünkü paramız yoktu. İstediklerimizi yapmaya yeterli bütçemiz yoktu. Ayrıca istediklerinizi yapmak için arkanızda güçlü destek olması lazım. Her şeyi yapmaya kalktık ama ben size bir şey söyleyeyim mi? Arkanızda desteğiniz olmayınca hiçbir şey olmuyor. Bütün arzum Kastamonu’yu yenilemekti. Yani eski görünümünden bir Eskişehir gibi, bir Bursa gibi yapmaktı. Böyle şeylerin para ile kaim olduğu düşünüldüğünde bir çok projemiz sadece düşüncede kalırdı çoğu zaman. Ama o dönem yapamadık. Ekmek fabrikasını biz kurduk o dönemde. Mezbahayı islah ettik. Farklı yerlerde kurulan pazarlar vardı, onları daha modern hale getirip bir araya topladık. Kastamonu genelevi o zamanlar şehir içindeydi, Vakıf’taydı, onu şehir dışına taşıdık. Yaptığımız ve hatırladığım önemli işler bunlar.

  • ••

Mustafa Bey yaşı ve rahatsızlığı sonucu konuşmakta zorlanıyordu. Kendisini fazla yormak istemiyorduk. İşte bu anlarda kızı Mukadder hanım devreye giriyordu.

Mukadder Kasım– O dönemle ilgili ben de bir şeyler hatırlıyorum. Arkadan destek şart tabii. İller Bankası’ndan alabildiğince para almaya çalışırdı. Bu durumda ben de yanında olurdum. Yanında bulunurdum. Beraber giderdik İller Bankası’na. Parayı aldığı zaman babam gayet coşkulu, gözler parlak sanki milyonlar kazanmış gibi gelir ve hemen neyse belediyenin yapacağı icraat, o para hemen oraya kullanılırdı. Ve babam çok mutlu bir boyuta girerdi.

Mustafa Bey’in görev yaptığı yıllarda sanırım ben Abdurrahmanpaşa Lisesi’nde öğrenciydim. O dönemle ilgili hatırladığım ve hafızama adeta kazınan bir gelişme olmuştu. Nasrullah Köprüsü’nün yıkılma kararı alınmıştı. Hatta yıkma işlemi başlamıştı. Yıkma kararı hızlı bir şekilde kulaktan kulağa şehirde yayıldı. Sonra yıkım durduruldu. Bu nasıl olmuştu?

Mustafa Kasım– Evet yıkılmasına karar verildi. Karşı çıktım ama kararın çıkmasını engelleyemedim.

Sonra Mukadder hanım araya girdi. Çünkü o evde kırılan telefonu hatırlıyordu. şöyle devam etti Mukadder Hanım:

Mukadder Kasım- Evet köprü yıkılmadı ama babam o dönemde çok büyük bir stres yaşadı hatırlıyorum. Bir gün evdeydi ve telefonla konuşuyordu. ”Koca köprü yıkılır mı, köprüyü yıkacaklar” dedi ve elindeki telefonu yere fırlattı. Koca telefon kırılır mı efendim, kırıldı. Nasıl hiddetle yere attıysa kırıldı.

  • ••

Belediye Başkanlığı sona ermişti. 1982 yılına kadar Abana Elektromotor fabrikasında görev yaptı; peki sonra neler oldu?

Mustafa Kasım- Abana Elektromotor fabrikasında belediye başkanlığını bıraktıktan sonra 1982 yılına kadar görev yaptım. Nisan ayıydı sanırım, görevden ayrıldım. Kızımın İstanbul’a tayini çıktı. Uzun yıllar Anadolu’da ve Kastamonu’da yaşayan biri için İstanbul hayatına adapte olmak zor oluyor. Bizde düşündük ve yalnız bırakmak istemedik ve görevden ayrılıp emekli olmaya ve kızımızın yanına İstanbul’a gitmeye karar verdik. Zaten oğlum da İstanbul’a yerleşmişti.

Olumsuzlukların karşısında durabilmek ve olumlu icatları devreye alma gayreti içinde olmak… bir yaşam felsefesi olmuştu.

Mukadder Kasım- Yani sağlık boyutları eğer el vermiş olsaydı sanıyorum çok daha farklı icraatları olabilirdi. İstanbul’da dahi bir şeyleri yakalayıp onları idame ettirme şevki içinde hep var idi. Daima da oldu. Ama kâh annemi kaybetme korkusu ki öyle de oldu by-pass ameliyatı geçirdik. Maalesef iyi olamadı ve annemi kaybettik. Ondan sonra hepten bir çöküntü, ruhi bir çöküntüye girdik. Tam 5 yıl, 10 ay oldu annemi kaybedeli. Bugün de ayın 14’ü onu ebede yolcu ettiğimiz gün.

Evet çok büyük sancılarımız var. İstiyor ki kimseyi rahatsız etmeyeyim taciz etmeden hastalığımı yenebileyim. Ama imkanlar el vermiyor. Doktorlar kifayetsiz kalıyor. İlaçlar cevap vermiyor.

 

Yorumunuz

Related Posts

SAFALAN.COMKastamonu Kültür ve Sanatına dair.

(c) 7S Danışmanlık ve Bilgi Teknolojileri, Tüm Hakları Saklıdır.

1. Basılı yayınlarda yazının tamamı ve/veya bir kısmı www.safalan.com kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.

2. Akademik çalışmalarda hiçbir sınırlama yoktur.

3. Elektronik ortamda yayınlanma durumunda kaynak göstermek kaydıyla içeriklerin %40'ı alınıp yazının devamı için Safalan.com’a link verilmesi durumunda alıntı yapılabilir.